Paris'te, "bağımsız sanat sinemaları", popcorn sinemaları olarak adlandırılan ticari sinema dünyasının dışında kalmış, büyük sinema dağıtım zincirleriyle bağlantısı olmayan sinemalara verilen genel isim. Onlar, gerçek bir sinefilin adreslerini evinin adresi kadar iyi bildiği, salonlarında kendini evinde gibi hissettiği sanatevleri. Her birinin kendilerine özgü politikaları, tarihleri, kültürleri, anlatacak güzel hikâyeleri var. Şimdilerde, eskinin canlı, neşeli, yaldızlı günlerinin geri gelmeyeceğini bilerek, geçmişe özlem duyarak ama günümüze uyum sağlamak için de çaba harcayarak sabırla, özveriyle varlıklarını sürdürmeye
çalışıyorlar. İçlerinde ayin yapılan tapınak-sinemalar, sinema tarihi dersleri veren okul-sinemalar ya da sinematografik-tiyatro olarak adlandırılanlarından tutun da sadece bir kültüre veya bir tek filme adanmış sinemalar bile var. Aşağıda da bu sinemalardan ilginizi çekebileceği düşünülen birkaçının kısa tanıtımı.
La Pagode
Sinema bir dinse ve yeryüzünde ona tapınmak için bir tapınak aranıyorsa bu tapınak mutlaka "La Pagode" olmalı. Pagode'un sözlük anlamı "Budist tapınağı" olmasına rağmen gerçek anlamda Uzakdoğu tarzı herhangi bir yapıyı tanımlamak için kullanılıyor. Yapı olarak bağımsız sinemalar içinde estetik olarak en güzeli. "La Pagode" mimari açıdan bir şaheser. Şaşırtıcı ve hayranlık uyandırıcı. Aslında zengin bir Fransız'ın Uzakdoğu gezilerinden etkilenip orada gördüğü ve hoşuna giden mimari tarzı kendi ülkesine de taşımak istemesi nedeniyle inşa edilmiş. 19. yüzyıl sonunda gerçekleştirilen yapı, stili ve ruhu dışında, yapımında çalışan işçisinden,
kullanılan betonuna Fransızlara ait bir eser. Şaşırtıcılığı hem yapının güzelliğinden hem de 7. bölge gibi çok zengin bir yerde yüzlerce dört-beş katlı hantal apartmanın arasında kalmasından ileri geliyor. La Pagode, 1931 yılında sinema olarak kullanılmaya başlanmış. Jean Cocteau "Testament D'Orphee"nin prömiyerini burada yapmış. Yeni dalga geldiğinde onlara ev sahipliği yapmış ve onları yüreklendirmiş. Bu sinemanın iki tane salonu olup, şimdilerde Uzakdoğu kültüründen filmler gösteriyor. Örneğin geçen yıl "In the Mood for Love/Aşk Zamanı" (Wong Kar-Wai) filmi hiç afişlerinden inmemişti.
Studio Galande
Bu sinema kesinlikle "Rocky Horror Picture Show" filmine adanmış bir tapınak-sinema. Her haftasonu bu kült filmin meraklıları, filmi anmak için bir ayin düzenlemek üzere bu sinemaya gelirler. Her cuma ve cumartesi 22.30'da tekrarlanan bu ayinin içeriği kısaca şöyle: Film repliklerinin ve şarkılarının hep bir ağızdan bağıra çağıra filmle birlikte söylenmesi, sinema salonunda meraklıların yanlarında bulunan pirinçleri etrafa saçarken, yine yanlarında getirdikleri sularla fanların birbirlerini ve her yeri güzelce ıslatarak sırılsıklam yapması gibi. Son derece sulu olan bu törenden seyirciler kadar sinema salonu ve perdesi de nasibini alır. Bir sinemaya adanmış bir film olabilir ama tersinin olabileceğinin en canlı örneği "Studio Galande". Studio Galande'in tek gösterimi neyse ki sadece bu film değil. Doğal olarak kült filmlere gönlünü kaptırmış bu tapınak-sinemanın en sevdiği afişleri? "Brazil", "Hanabi/Havai Fişekler", Lars Von Trier'in tüm filmleri ve yeni yeni "Matrix".
İşte bağımsız sinemalardan bahsederken görmezlikten gelinemeyecek bir tarihi sinema. "La Champo" 2000 yılında sadece sinema olmayı aşıp tarihsel anıtlar kaydına girmeyi de başarmış. 1938'de başladığı sanat yaşamına, arkasında dört nesil, 14 milyonu aşan izleyici bırakmış olarak devam ediyor. Yeni dalganın, özellikle François Truffaut ve Claude Chabrol'un en sevdiği, en sık uğradığı sinemalardan olan bu tarihi sinemanın programında,
yeni gösterime çıkan filmler olduğu kadar, Monthy Python serilerinden, Tim Burton'ın, Coen kardeşlerin, Michelangelo Antonioni'nin toplu film gösterilerine zengin bir program bulmak mümkün.
Aksiyon sinemaları
Aksiyon sinemaları gerçek birer okul sinemadırlar. Grande Action, Action Ecole ve Action Christine olmak üzere üç tane olan aksiyon sinemaları sinema dersleri almak isteyenlerce sıkça ziyaret edilir. Her gün değişen programında, sinema tarihinde yer etmiş, klasik yüzlerce filmden birini görebileceğiniz bu sinemanın sahibi Jean-Max, 1960'lı yılların sinema çılgınlığı döneminden kalmış iflah olmaz bir sinefil. Western filmlerine olan tutkusu, zaman zaman sinemasının önünü süsleyen afişlerden de belli oluyor. Her gün değişik bir filmle süren "sinemanın en büyük filmleri" kuşağına ek olarak, bir yönetmenin ya da bir aktörün toplu filmlerinden oluşan gösterim programı da var.
Le Latina
Le Latina sadece Latin filmlerine adanmış bir sinema. İki salonu, bir sanat galerisi ve dans salonuyla eşsiz bir yer. Sadece Latin kaynaklı filmleri göstermeye çalışsa da arada sırada klasik filmler kuşağına veya genç sinemacıların filmlerine de yer verdiği oluyor. Bu sinemada film izleyebilir, restoranında Latin Amerika yemekleri yiyebilir, hızınız kesilmezse dans salonunda tango, salsayla devam edebilirsiniz.
Max Linder Panorama
İsmini unutulmaz sinema dehası "Max Linder"den almış olan bu sinema bir sinematografik-tiyatro. Max Linder, 1920'de Parislilere kapılarını açmış olmasına rağmen, sinefil Parislilerin kalbindeki özel yerini 1988'de yapılan yenilenmeye borçlu. Yapılan yenilik mi? Çok abartılacak bir şey değil, 200 metrekarelik bir ekrancık ve THXnumerik ses! Gerçek bir sinematografik tiyatro kabul edilen bu sinemanın, koca perdesi, 650 kişilik salonu, seyirciyi ışık yansımasıdan korumak üzere düşünülmüş siyah kadifeden yer halısıyla, üç katlı balkon asmakatı ve böylece filmi görmek için sağladığı üç değişik görüş açısıyla Avrupa'da benzeri yok. Genellikle yeni gösterime giren filmler gösterilen bu sinemanın, sinema geceleri ve yönetmenlerle buluşmalar düzenlemek de ilgi alanına giriyor. "Max Linder"in izleyicilere film başlamadan önce söyleyeceği tek bir cümle var: "Bu salona ilk girişinizse, filmi de seyretmeyi unutmayın".
Le Cinema du Pantheon
Pantheon, Paris'in en eski sineması olmakla epeyce övünür. Doğumu 1907 olan bu yaşlı sinemanın bir özelliği de sinemalarda çok nadir rastlanan bir balkonunun olması. Sorbonne Üniversitesi'nin hemen yanı başındaki Pantheon sineması 7. sanatın buluşma yeri olma politikasıyla işlevine devam ediyor. Bir tartışma ve entelektüel alışveriş mekânı olma amacını da güden Pantheon, bunu sağlamak için yönetmenlerle buluşmalar düzenlediği gibi, Jean Douchet'nin sinema konulu konferanslarına da ev sahipliği yapıyor.
Bu yazıya sığmamış bir sürü sinema ve bağımsız sanat sineması var Paris'te. Hepsini bir yazıda anlatmak mümkün değil. Paris'e yolunuz düştüğünde, eğer siz de bir sinefilseniz, en azından bazılarını gezecek kadar zaman ayırmanızı öneririz. Buna değecek. Bir de, vaktiniz olur da "Rocky Horror Picture Show" filmini görmeye giderseniz, suyunuzu ve pirincinizi de yanınızda bulundurmayı sakın unutmayın.
Meraklısına ek
Üç büyük popcorn sinema zincirinin en azılıları, UGC ve GAUMONT geçen yıl bir de kart sistemi icat ettiler. Bir yıl boyunca, her ay düzenli olarak 18 euro ödemeyi kabul etmek şartıyla aldığınız bir kartla, bu sinemalarda gösterilen bir filmi istediğiniz zaman ve defalarca seyredebiliyorsunuz. Bu kartlar, özellikle gördüğü bir filmi tekrar görmek isteyip de parasına kıyamayanlar için vazgeçilmez oluyor. Ve de bu sistem ekonomik açıdan çok çekici olması nedeniyle, bağımsız sanat sinemaları için büyük bir mali tehlike yaratıyor.